Dünya genelindeki doğum oranları, son yıllarda hızla düşmekte ve bu durum birçok ülkenin demografik yapısını etkileyerek ekonomik ve sosyal sorunlar yaratmaktadır. Ancak bu sorunun en çarpıcı örneği, dünyanın en az doğuran ülkesi olarak bilinen güneydoğu Asya ülkesi Singapur’dur. Burada doğum oranlarının sürekli olarak azalmış olması, çeşitli sosyo-kültürel, ekonomik ve politik faktörlerin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Peki, Singapur'da neden çocuk sahibi olunmuyor? Bu sorunun yanıtını ararken, hem bireylerin hem de ülkelerin karar mekanizmaları üzerinde etkili olan birçok unsuru incelemek gerekecek.
Birçok araştırma, ekonomik faktörlerin doğum oranları üzerindeki etkisini ortaya koymaktadır. Singapur, yüksek yaşam standartlarıyla bilinen bir ülke olsa da, aynı zamanda yüksek yaşam maliyetleri ile de mücadele etmektedir. Konut, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçların maliyeti, genç çiftlerin çocuk sahibi olma isteğini doğrudan etkilemektedir. Ortalama bir ailenin çocuk sahibi olmasının getireceği maddi yükümlülükler düşünüldüğünde, birçok çift çocuk sahibi olmayı erteliyor veya tamamen vazgeçiyor. Çocuk yetiştirmenin yarattığı finansal baskılar, ailelerin çocuk sahibi olmaktansa kariyerlerini ve ekonomik durumlarını geliştirmeyi önceliklendirmelerine neden olmaktadır.
Singapur toplumu, yüksek eğitim beklentileri ve kariyer odaklı yaşam biçimleri ile tanınmaktadır. Kadınların eğitim düzeyinde sağlanan gelişmeler, onların iş gücüne katılımını artırmış ve aile hayatını erteleme eğilimini güçlendirmiştir. Kadınlar, uzun yıllar süren eğitimlerinin ardından kariyer hedeflerine ulaşmak için çocuk sahibi olmayı geçici olarak ertelemektedirler. Ayrıca, aile baskısının ve sosyal normların gençler üzerinde yarattığı etkiler de göz ardı edilmemelidir. Çocuk sayısının azaltılması yönünde hem sosyal hem de ekonomik zorluklara karşı duyulan endişe, birçok çiftin sadece bir çocuk sahibi olmasına ya da çocuğu hiç düşünmemesine neden olmaktadır.
Sonuç olarak, Singapur'un yüksek yaşam maliyetleri, ekonomik güvencesizlikler ve sosyal beklentiler, bireylerin çocuk sahibi olma kararlarını derinden etkilemektedir. Bu durum, yalnızca mevcut neslin değil, aynı zamanda gelecekteki nesillerin de etkilenmesine yol açabilir. Aynı zamanda, düşük doğum oranları, ülkenin demografik yapısını tehdit edebilir ve uzun vadede ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, hükümetlerin ve toplumların bu sorunu ele alarak, genç aileleri çocuk sahibi olmaya teşvik etmek amacıyla yenilikçi çözümler geliştirmeleri kritik bir önem taşımaktadır.